“Gazetecilik mesleğinde yaş oranı arttıkça kadınların çalışma oranı düşüyor. Bu kadınların meslekten daha erken ayrıldığını gösteriyor. Bunun sebeplerine baktığımızda toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümü nedeniyle hamilelik, ev, yaşlı, çocuk bakımı gibi gerekçelerle kadınların meslekten kopmasının daha kolay olduğunu görüyoruz.”
SILA YILMAZ
Çağrı Kaderoğlu Bulut, Ankara Üniversitesi iletişim fakültesinde öğretim görevlisi. Çağrı Kaderoğlu Bulut, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadın iletişim emekçilerine ve sektöre dair sorularımızı yanıtladı.
Doktora tezinize dayanan Sınıfın Sınırlarında Gazeteciler ve Proleterleşme adlı kitabınız 2019 yılında yayımlanmıştı. Gazetecilerin proleterleşme süreçleri ve devlet-medya-sermaye üçgenini ele aldığınız kitapta birçok ek başlık da bulunuyor. Gazetecilik mesleği günümüzde nasıl icra ediliyor? Gazetecilerin proleterleşme süreci nasıl gelişiyor?
Aslında gazetecilerin proleterleşme süreci bugünden yarına hemen gerçekleşen bir süreç değil. Yaklaşık yirmi otuz yıldır bu süreci deneyimliyoruz ve muhtemelen önümüzdeki bir on yirmi yıl da bu süreci deneyimlemeye devam edeceğiz ama genel anlamda bu durum süreklileşen bir aşağı eğilim olarak anlaşılabilir. Bunu gözlemleyebileceğimiz belirli alanlar var. İlki gazetecilerin çalışma koşulları, çalışma koşulları giderek kötüleşiyor, ücretler düşüyor, çalışma saatleri uzuyor. Gazetecilerin ürettikleri haber üzerinde denetimi, söz sahibi olma hakları azalıyor. Gazeteciler maalesef giderek daha vasıfsız çalışanlar haline geliyor. Gazetecilerin ellerinden kayan bir çalışma hayatı var. Bununla birlikte mesleğin üretim pratikleri dönüşüyor. Gazetecilik yaparken artık siyasal otoriter rejimin de getirdikleriyle birlikte çok fazla sansüre uğruyorlar, daha da kötüsü otosansüre uğruyorlar. Benim de yürüttüğüm son araştırmada ortaya çıkan bu sansür durumuyla birlikte gazetecilerin ortalama yarısı ‘Haberim nasılsa yayımlanmaz’ diyerek haber yapmaktan vazgeçtiğini söylüyor. Eskiden gazeteciler mesleklerini savunma, kendi özlük haklarını savunma konusunda daha cesur, elleri daha rahat, görece ayrıcalıklı olan mesleki bir kesimdi. Fakat bugün adım adım bu ayrıcalıklarını yitiriyorlar. Bunun bir boyutu da mesleki erozyon ve gazetecinin saygınlığının yitimi olarak karşımıza çıkıyor. Eskiden gazeteci dediğimizde aklımıza toplumun aydın kesimlerinden biri gelirdi. Şimdi ise gazeteci dediğimizde aklımıza hiç aydın olma vasfı gelmiyor. Gazetecilerin hem kendine dönük öz saygıları ve öz imgelemleri büyük bir erozyona uğruyor hem de toplumun gazetecilik mesleğine ve gazetecilere yüklediği saygınlık giderek düşüyor. Burada tabii ki hem neoliberal medya yapılanmasının payı var hem de bizim ülkemizde özel olarak yaşadığımız otoriterleşmenin-kutuplaşmanın payı var. Çünkü bu süreç ülkede merkez medya diyebileceğimiz ana akım medyayı dağıttı ve buradaki birçok ismi ana akımın dışına attı. Bu da bugün muhalif kanallar dediğimiz yeni bir kitle yarattı hem de internette, geleneksel mecraların dışında yeni bir gazetecilik alanının hızla oluşmasına yol açtı. Dolayısıyla proleterleşme dediğimiz süreç gazetecinin çalışma koşullarında, haber üretim pratiklerinde ve genel olarak gazetecilik mesleğinde oluşan bir çözülme, saygınlık yitimi olarak anlaşılabilir.
Gazetecilerin gün geçtikçe proleterleştiği, çalışma koşullarının kötüleştiği bir süreçten bahsettiniz. Gazetecilik mesleğinin koşulları genel olarak kötüleşiyor olmasına karşın özellikle ana akım medyada kadın ve erkek gazetecilerin çalışma koşulları arasında da farklar belirgin durumda. Örneğin bir kadın emekçinin hamile kalması bile işten çıkartılmasına sebep olabiliyor, aynı işi yapan kadın ve erkek işçilerin ücret farkı oluyor. Bu bağlamda kadın gazeteciler nasıl koşullarda mesleklerini icra ediyor, bu farklılığı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gazetecilikte koşullar zaten genel olarak çok kötü, bir de her sektörde kadın çalışanların durumu zaten çok kötü. Her sektörde kadın çalışanların durumunun kötülüğüyle gazetecilik sektöründeki genel kötülüğü birleştirdiğimizde kadınlar için çok daha zor bir manzara karşımıza çıkıyor. Şu anda medyaya ilişkin çeşitli kategoriler aktarabiliriz. Freelancer çalışanlar, 212’li çalışanlar, ulusal basında çalışanlar, yerelde çalışanlar gibi. Her kategoride erkek egemen bir yapının varlığından bahsetmek mümkün. Kadınların erkekleri geçtiği tek kategori maalesef işsizlik kategorisi. Kadınlar işsizlikte erkeklerden çok daha öne çıkıyor, kadınların erkeklere göre meslekte tutunma şartları çok daha zor. Bir kadın hamile kalıp meslekten ayrılınca ve iki üç yıl sonra mesleğe dönmek istediklerinde çoğu zaman bu fırsatı bulamıyor. Bir diğer konu ücretler. Ücretler halihazırda çok düşük durumda, gazetecilerin yarısından fazlası asgari ücret civarında ücretlerle çalışıyorlar ve bu düşük ücretleri alanların çoğunluğu da kadın gazeteciler. Dolayısıyla genel olarak düşük ücret politikası tüm gazetecileri etkilerken kadınlar bundan daha fazla etkileniyor. Bununla birlikte yine son yaptığımız araştırmada ortaya çıkan başka bir durum da her on gazeteciden sekizi on beş yıldan daha az sürede meslekte tutunabiliyor. Gazetecilik mesleğinde yaş oranı arttıkça kadınların çalışma oranı düşüyor. Bu kadınların meslekten daha erken ayrıldığını gösteriyor. Bunun sebeplerine baktığımızda toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümü nedeniyle hamilelik, ev, yaşlı, çocuk bakımı gibi gerekçelerle kadınların meslekten kopmasının daha kolay olduğunu görüyoruz. İkincisi de meslekte uygulanan cam tavan. Yani kadınların belirli bir yere kadar yükselebilmesi ve onun ötesine geçememesi. Böyle görünmez bir cam tavan uygulaması kadınların meslekten daha çabuk vazgeçmelerine, mesleğin dışına çıkmalarına yol açıyor.
Basının üzerindeki baskı gün geçtikçe artarken birçok iş kolunda olduğu gibi basın emekçileri içerisindeki örgütlülük oranında azalma gözlemleniyor. Basın emekçileri arasında kadın emekçilerin örgütlülüğüne dair ne demek istersiniz? Örgütlü kadın gazetecilerin çalışma koşullarını nasıl yorumlarsınız?
Örgütlenme zaten basın iş kolunda oldukça düşük ama yine örgütlülük içerisinde de kadınların oranı oldukça az. Örgütlülüğe dahil olanlar, bu örgütlülüğün gerekliliğini fiili olarak yerine getirebilenler çoğunlukla yine erkekler. Kadınlar örgütlülükten ya erkeklere göre daha fazla baskı gördükleri için ya da yine cinsiyete dayalı toplumsal sorumluluklar nedeniyle olamamaktan kaynaklı geri planda kalma, yok olma değil ancak erkeklere göre geri planda kalma durumunu yaşıyorlar. Burada bir de eşit işe eşit ücret konusu var. Bu ilke medyada da sağlanamazken medya örgütlerin gündeminde de özel olarak kadınların sorunlarının da yer aldığını göremiyoruz.
Patronların Ensesindeyiz İletişim Emekçileri Dayanışma Ağı temsilcisi ve Ankara İLEF’te öğrenci Sıla Yılmaz tarafından 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü içi hazırlanan yazı dizisinin ikincisi.