Türk Ekonomi Bankası(TEB) emekçileri salgınla birlikte gitgide derinleşen bir sömürü ve baskı altında çalışmaya devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde, TEB çalışanları, işten çıkarma yasaklarının kaldırılmasıyla birlikte bankanın işten çıkarmalara hız vereceğini, çalışan sayısında yaklaşık yüzde 20’lik bir azalmaya gidileceğini Patronların Ensesindeyiz Ağı’na bildirmişti.
Patronlar salgının ilk günlerinden bu yana bir yandan emekçilerin sağlığını hiçe sayarak kârlarını artırmak için her yola başvururken öte yandan evden çalışmanın da bütün nimetlerinden yararlanıyor. Banka yöneticileri çalışma yaşamında “devrim” gerçekleştiğini iddia ededursun, işten çıkarma baskısını anlatarak Patronların Ensesindeyiz Ağı’yla tanışan TEB çağrı merkezi ve şube emekçileri, salgının ilk günlerinden bu yana neler yaşadıklarını, çalışma yaşamlarındaki sömürüyü ve bu durumdan nasıl çıkılabileceğini anlattı.
Salgın TEB’e Sömürüyü Derinleştirme Fırsatı Verdi
Salgınla hayatınızda ne değişti? Salgınla ilgili iş yerinde yeterli önlem alındı mı, hak gaspları yaşandı mı?
A: Salgının Türkiye’ye gelmesiyle beraber önce iş yerinde çalışmaya devam ettik. Hatta karantinaya alınan arkadaşları olan çalışanlar bile ofise çağrılmaya devam etti. Pandeminin başında ofiste çalışırken doğru düzgün önlem alınmadı, kötü koşullarda risk altında çalıştık. Eve geçtikten sonra ise sandalye, masa gibi malzemeler için destek vermedi banka. Aslında pek çok ofis kapatıldı ve büyük kâr elde edildiğini görüyoruz. Çağrı merkezinde primlerde kesintiler oldu, örneğin kalite primleri ve yıpranma payı ödenekleri kaldırıldı. Elektrik gibi masraflarımızın artmasına rağmen ödenmiyor. Yemek ücretleri de bu dönemde azaltıldı, özellikle yeni başlayan arkadaşlara düşük yemek ücretleri yatırıyorlar. Bu da gelirimizin düşmesi demek oluyor.
B: Şubelerde güvenliklere ekipman sağlanmıyor. Şubeler ya kendi bütçesinden alıyor ya da insanların kendilerinin ekipman alması bekleniyor. Siperlik, maske; şube ya da saha çalışanlarına sağlanmıyor. Aynı zamanda hedefler artarak sürdüğü ve saha ziyaretleri tüm hızıyla devam ettiği için aslında bankacılar büyük risk altında çalışıyorlar. Saha personeli günde ortalama 100-150 kişiyle temas kuruyor. Zaten en az 100 kişiye ziyaret hedefi verilmiş, keyfi ya da kariyer hırsıyla yapılan bir şey değil yani. Covid’e yakalanan personel olduğu halde kapanmadığını bildiğimiz pek çok şube var. Hatta şubelerde Covid olduğu halde testini geç yaptırması istenen personel bile bulunuyor. Örneğin çarşamba günü hastalanan bir personelden, perşembe ve cuma günleri işe gelmesi, cuma iş sonrası test yaptırması istendiği oluyor. Cumartesi pazar da dinlenmesi tavsiye ediliyor! Salgın bunun ötesinde pek çok gaspın bahanesi de oldu, örneğin alınan terfiler ertelendi. Pandemiden önce terfisi onaylanan arkadaşların terfilerinin pandemi gerekçesiyle durdurulduğuna, hatta kimi çalışanların daha alt mevkilere geçirildiğine şahit olduk.
Baskı, Tehdit, İşten Çıkarma… Ne Ararsanız Var
Şubede, çağrı merkezinde, sahada çalışırken neler yaşıyorsunuz?
A: Kamera açık çalışıyoruz. Bunun yasal olup olmadığından emin değilim. Zorunluluktan yatak odası gibi uygun olmayan ortamlarda çalıştığımız halde kamera ile gözetleniyoruz. Ayrıca çağrı merkezinde devamlı baskı altında çalışılıyor zaten, salgından önce de böyleydi. Asgari ücrete yakın bir ücretle büyük bir satış baskısı altında çalışıyoruz. Özel hayatlarımıza karışılıyor, karşılarında çalışan insanlara değer verilmiyor. Müdürlerden hakaret yemek, bağırma, çağırma, sözlü uyarılma gibi şeyler arkadaşlarımız için normal hale gelmiş durumda. Müşteriden küfür yememizin bile banka için hiçbir önemi olmadığını görüyoruz, sümen altı yapılıyor şikayet eden olsa bile. Hatta küfür yediğimiz durumda da suçlanan biz oluyoruz, küfür yiyecek ne yaptın, neden bu şekilde cevap verdin diye sorgulanıyoruz.
B: Büyük de bir ayrımcılık var. Yöneticiler kendi dükkanları gibi yönetiyorlar şirketi. İşe girerken hafta sonu mesaisinin gönüllü olduğunu söylemişlerdi, sonra zorunlu hale geldiğini gördük. Tabi yazılı olarak bildirilmiyor, yoksa yasal olarak mesai ücreti talep edebilirsin. Mali durumunu bildiklerini, ailesinde başka geliri olmayanları örneğin daha çok köşeye sıkıştırabiliyorlar. BNP Paribas grubunda çalışanlar arasında da ayrımlar var. Yaklaşık aynı işi yapan insanlar farklı koşullarda çalıştırılıyorlar. Mesela BNP Paribas’ın Türkiye’deki sigorta şirketi Cardif’te Covid testi karşılanıyormuş, bizde ise karşılanmıyor. Yöneticilerin gözümüzün önünde yaptıkları pek çok usulsüzlük de var.
A: İşin kendi akışında bir işten çıkma baskısı yaşıyorsunuz zaten. Sirkülasyon çağrı merkezinde çok yüksek. Eğitim döneminde bile ayrılanlar oluyor. İnsanların işsizliğine, çaresizliğine güvenip çalışma koşullarında hiçbir iyileştirme yapılmıyor. Yöneticiler de kendi hedeflerinin tutmasının peşinde. Tepeden tırnağa büyük bir baskı altında çalışıyoruz. İnsanlara ise “yeterli satış yaparsanız, kıdem veririz, şu bölüme geçersiniz” diye umut veriyorlar. Arada sırada da şikayetlerimizi dinleyeceklerini söylüyorlar ama şu ana kadar değişen bir şey olduğunu düşünen bir insana rastlamadım. Bir de şikayeti ortak platformda dillendirmemizden de korkuyorlar, önce müdürlere iletecekmişiz, orada onlar dile getirilecekmiş. Çıkacak sesin önünü kesmeye çalışıyorlar kendilerince.
B: Tazminatları az olanlara anlaşma ile işten istifa önerilmeye başlandı. Duyuyoruz büyük bir personel azaltmaya gidilmeye çalışılıyor. Kabul etmeyenler ekip değiştirmeye zorlanıyor ya da baskıyla istifa ettirilmeye çalışılıyor. Şubede çalışan arkadaşlarımızın bazılarından bulundukları yerlerden uzakta, hatta şehir dışında ziyaretlere gitmeleri istendiği oldu. Şubelerde çalışan operasyon müdür yardımcılarını çıkartmaya çalışıyorlar, bireysel müşteri temsilcilerine de haklarını isteyen varsa verelim, anlaşalım diye mail atıldı. Ayrıca daha eski çalışan olup Fortis’ten gelenleri de çıkartmaya çalışıyorlar, onların sonradan başlayanlara göre hakları daha fazla olduğu için.
İnsanlar Sindiriliyor, Dur Demek İçin Örgütlenmek Gerekiyor
Emekçilerin çoğu neden sessiz? Durumdan memnun olmayan sadece siz misiniz? Arkadaşlarınıza Patronların Ensesindeyiz kanalıyla nasıl seslenmek istersiniz?
A: Aslında herkes isyan ediyor. Herkes bu işi yapmak istemiyorum diyor ama yöneticiler sindiriyor ve çalışanlar da hayatlarındaki zorunluluklardan, geçim sıkıntısından ve iş bulamama korkusundan sineye çekiyorlar şu anda. Organize bir şekilde kötülük örgütlendiğini düşünüyorum. İnsanlar birbirine güvenmiyor, patronun adamları var ekiplerde. İnsanların sosyal medyalarının bile kontrol edildiğini, bunun üzerinden tehdit edildiklerini duyuyoruz. Hiç karşılarında duran olmadığı için de bir güven duyuyorlar istediklerini yapma konusunda. Ayrıca “buradan atılırsan başka yerde iş bulamazsın” tezi çok sık işleniyor. Örgütlenmek, birlikte olmak gerekiyor, çağrım bu.
B: Kurumsallıktan bahseden bir banka fakat yöneticilerin kendi ekiplerinin adeta babasının çiftliği gibi yönettiği bir kültür hakim. Bilinçlenmek, boyun eğmemek gerektiğini düşünüyorum, başka çaremiz yok. İşçilerin bir araya gelmesine alışık değiller, ondan yana bir korkuları yok. Ama BNP’nin Fransa’daki sahiplerinin Türkiye’de adının kötüye çıktığını düşünmesinden çok korkuyorlar.
Patronların Ensesindeyiz Banka Emekçileri Dayanışma Ağı olarak aramıza katılan ve sesini duyurmaya çalışan TEB emekçileri gibi biz de patronların kendi kârları için emekçilerin insanca çalışma ve yaşama hakkını hiçe sayan uygulamalarına boyun eğmemek, direnirken bu uygulamaları ifşa etmek, ifşa ederken bir araya gelerek örgütlenmek, çoğalmak ve sesimizi daha güçlü duyurmak gerektiğini söylüyoruz. Emekçileri yok sayan banka patronları eminiz ki biz birlikte hareket ettikçe yalnızlığımızdan duydukları güvenlerini kaybedecek, emekçilerin örgütlü gücünü enselerinde hissetmeye başlayacaklardır. TEB ve tüm diğer banka emekçilerini Banka Emekçileri Dayanışma Ağı’na katılmaya ve banka emekçilerinin sesini güçlendirmeye davet ediyoruz.