Dudullu OSB’de faaliyet gösteren Ünlü Tekstil H&M, Lacoste, Tommy Hilfiger gibi markalara üretim yapıyor. Dünyaca ünlü şirketlere üretim yapan Ünlü Tesktil’in mutfağında mobbing, uzun saatlere dayanan çalışma ve yoğun bir sömürü gizli. Geçtiğimiz aylarda uzun çalışma saatleri ve uğradığı mobbing nedeniyle Ünlü Tekstil’den ayrılan Derya ile çalışma koşullarını ve neden ayrıldığını konuştuk.
Merhaba Ünlü Tekstil’de ne zaman çalışmaya başladınız ve çalışma koşullarınız nasıldı?
Merhabalar. Ünlü Tekstil’e 2 kez girdim ve ayrıldım. İlki; 1 Temmuz 2021 – 15 Nisan 2022 ve ikincisi 7 Kasım 2022 – 6 Kasım 2023. Bu şekilde toplamda 1 yıl 9 ay çalıştım. Çalışma koşullarımdan bahsedecek olursak, aslında benim tecrübemde bir mühendis için çok düşük bir maaşla çalışmaya başladım. Yeni evlenmiştim ve evime yakın olduğu düşüncesiyle başladım. Ünlü Tekstil’de beyaz yakanın her seviyesindeki maaşlar genel olarak piyasanın altındadır. SGK priminiz kesinlikle aldığınız maaş üzerinden yatmaz, asgari ücrete yakın bir ücretten yatar. Maaş dışındaki haklarımızdan bahsedecek olursak; servis+yemekhane. Bunun dışında hiçbir yan hakkınız yoktur. Çalışma saatleri çok uzun – hele hele servis kullanıyorsanız Dudullu OSB trafiği nedeniyle her gün 3 saat yol çekersiniz – ama tabii ki mola saatleriyle bunu yasal sınıra uyumlu hale getiriyorlar bir şekilde. Her gün sabah 06.30’da evden çıkıp akşam 20.00’da evde oluyordum. Bir de tuhaf bir uygulama var, Cuma günleri, insanlar Cuma namazına gittiği için öğle molası 15 dakika daha uzun oluyordu, bu yüzden de Cuma namazına giden gitmeyen kadın erkek tüm çalışanlar için akşam çıkışları 15 dakika daha geç oluyordu. Fiziksel çalışma ortamına baktığımızda, bina çok eski ve aynı şekilde içerisi de eski. Açıkçası ofis çalışanı olmamıza rağmen toz, pislik ve dağınıklık içinde çalışıyorduk. Yazın defalarca kez söylememize rağmen havalandırma sorununa çözüm bulmadılar, sıcak sebebiyle ofis kısımları da çalışılacak gibi değildi, imalat kısımları da. Ama nedense yöneticilerin odalarına kolaylıkla ve çoktan çözümler bulunmuştu, yöneticilerin son derece lüks, konforlu ve klimalı çalışma odaları vardı.
Bunun dışında, çok stresli bir çalışma ortamımız vardı, agresif mailler, sürekli kavgalar, iş yaptırmak için akla karayı seçtiğiniz bir yer. Patronumuz Elazığ’lı, Genel Müdür patronun damadı ve işyerinde bu ekibe dahil olan aileden, memleketten yöneticiler var. Eğer ki bu çemberin dışındaysanız ve eğer ki birisiyle bir sorun yaşadınız ve çözüm aramak için İnsan Kaynakları Müdürü ya da kendi yöneticiniz olan Pazarlama Müdürü’ne gittiniz diyelim, kendileri durumu objektif bir şekilde değerlendirmek yerine, sırf siz bu çemberin dışında kaldığınız için ve sırf kendileri bu çemberin içinden birileriyle kötü olmamak için kolayca sizi suçlarlar ve harcama noktasına getirirler. Genel olarak sahip oldukları vasıflarla başka bir işyerinde bu ayrıcalıklara sahip olamayacakları için bulundukları konuma sıkı sıkıya sarılma eğilimindeydiler. Tartışmalar ve sorunlar yöneticiler tarafından bir avantaj olarak kullanılır ve bir tür değneğe dönüşür.
Sürekli üstümüzü arıyorlardı
Aslında başka usulsüz durumlar da var. Mesela insanların çantalarının aranması ve bunu güvenlik personelinin bile değil, İK çalışanlarının, idari personelin vb. yapıyor olması. İK Müdürü neredeyse bütün gün kameradan insanları izleyip tuhaf müdahalelerde bulunuyor.
SGK primi konusunda da daha önce denetleme oldu ama nedense bir sonuç alınamadı. Aynı yasadışı uygulama olduğu gibi devam ediyor. Mesela bir dönem bizim serviste insanlar ayakta gidip geliyordu. Uzunca bir süre bu soruna çözüm bulmadılar. Servise en son binen makineci kadına servis şoförü “yer yok ister gel ister otobüsle git” diyordu. Kadın da işe ihtiyacı olduğu için sesini çıkarmıyordu. İşsizlik konusunu insanları yönetmek için kullanıyorlar ve işsizliği bir korku unsuruna dönüştürüp, onu da bir değnek olarak kullanıyorlar. Bir gün serviste kesimhanede çalışan bir arkadaş fenalaştı ve ambulans çağırdık, hastaneye götürdüler. Gün içinde kesimhane amirine “Nasıl durumu, haber var mı?” diye sordum, son derece ilgisiz, umursamaz bir tavırdaydı. İnsanlar, hem beyaz yaka hem mavi yaka son derece değersiz yani onlar için. İnsan hakları, sosyal uygunluk ve iş hukuku konularında hiçbir bilgileri yok.
İşten çıkış sürecini anlatabilir misiniz? Alacaklarınız ödendi mi?
İlk ayrılışımı anlatacak olursam, işe girdiğim ilk günden beri Ünlü Tekstil’deki çalışma ortamının, yaptığım işin, bana verilen değerin beni çok dibe çektiğini fark etmeye başlamıştım. Bütün bu hislerin üstüne bir de yaşanılan stres ve yukarda anlattığım sorunlar sonucunda işten ayrılmaya karar verdim ama iyi ki ayrılmıştım. Hatta o dönemki Pazarlama Müdürümüz beni her zaman referans olarak yazabilirsin, sana her zaman kapımız açık vs. gibi söylemlerde bulunmuştu. Fakat ayrıldığım günden itibaren İK Müdürü ve şimdi Pazarlama Müdürü ama o zaman Müşteri Temsilcisi olan kişi beni defalarca geri gel diye çağırmışlardı ve ben de en sonunda evde oturmaktansa tanıdığım, bildiğim yer, galiba bu insanlar da bana değer veriyor, beni seviyorlar, başka yeni bir yerde kendimi kanıtlamaya çalışmaktansa gidip burada çalışayım diye geri döndüm. İkinci girişimde bir yıl boyunca neredeyse huzurlu bir şekilde çalıştım, yoğun stresler tabii ki vardı ama sanırım bir şekilde kanıksamıştım, çok sevdiğim iki arkadaşım vardı, onların varlığı da manevi olarak beni rahatlatıyordu galiba. Ayrılma dönemime gelirsek, yaşadığım bütün zorluklara rağmen hayatımda problem istemediğim bir dönemdi ve bu nedenle tamamen iyi niyetle işime gücüme sarıldığım bir dönemdi. İş başvurusu yapmadığım halde devamlı farklı firmalar tarafından aranıyordum aslında ama hep iş arayışım yok deyip reddediyordum.
Yaşanan krize gelirsek; Pazarlama Müdürü’nün terfi aldığı dönemdi. Bana kendisinin baktığı departmanı devretmeye başladığı dönemde (tam olarak bir devir asla almış değilim, bunu da belirtmek isterim) benden kaynaklanmayan bir gecikme nedeniyle üretim için istenilen kumaşta gecikme olmuş. Modelhane planlama sorumlusu da kumaş talep ettiği maili bana iletti. Ben de kumaşları organize ettim ama 2-3 gün gecikmiş oldu, çünkü kumaş yoktu elimizde. Kumaşları teslim ettikten sonra Planlama sorumlusunu aradım ne zaman alabilirim, ona göre müşteriye revize tarih vereyim diye. Kendisi anlamsız bir şekilde bağırmaya başladı, ben ilk anlarda sakinliğimi korudum, hatta gülerek lafa girmeye çalıştım, ama kendisi susmuyordu. Hakarete varan sözlerine konuşma boyunca devam etti. Ben de çözüm bulmak amacıyla konuyu üstlerime ilettim. Bana hakaret eden müdürün bu tarz saygısız yaklaşımları o kadar normalleştirilmiş ki; yöneticiler ‘madem iletişim sorunu yaşıyorsunuz mail at sen de’ şeklinde umursamaz bir tavır sergilediler ve konuyu kapatmaya çalıştılar. Daha sonra ise benim tepki göstermem hatalı bulundu. Bir insanı hem provoke edip, manipüle edip hem de hiçbir şey olmamış gibi davranmasını bekleyemezsiniz. Eğer ki benim yöneticim orada 1-2 cümleyle beni korusaydı ben yine susup oturacaktım.
Alacaklarım hâlâ ödenmedi
Aradan geçen zamanda tartıştığımız sorumlu benim işlerimi zorlaştırdı ve yokuşa sürmeye başladı. Benim işleri pratik bir şekilde yapmamı engelledi. Bu süreç artık dayanılmaz bir noktaya gelmişti.
Pazartesi işe gittim, sakince işlerimi devrettim. Ertesi gün de notere giderek iş sözleşmemi feshettim ve alacaklarımın yatırılmasını talep ettim. Bundan 4 gün sonra kendileri bana işe habersiz devamsızlık yaptığım gerekçesiyle son derece art niyetli bir ihtarname gönderdiler. Birkaç hafta sonra 6 günlük maaşımın sadece küçük bir kısmını banka hesabıma yatırdılar. Sonuç olarak kendilerinden alacaklarımı hâlâ alamamış bulunmaktayım.
Buradan Ünlü Tekstil işçilerine ne söylemek istersiniz?
Ne yazık ki içinde bulunduğumuz ekonomik durumda herkes geçim sıkıntısına düşmüş durumda ve bu nedenle herkes işine gücüne dört elle sarılmış durumda. Yöneticiler bunu da fırsat bilerek çalışanlara daha fazla baskı yaparak sindirme yoluna gidebilir ancak eğer hiç kimse yaşadığı maddi-manevi haksızlıklara sesini çıkarmazsa bu haksızlıklar bugüne kadar olduğu gibi katlanarak devam edecektir. Bir kişi tek başına sesini çıkarmaya çalışırsa kimse duymayabilir ama birlik olunursa mutlaka çözüm bulunacaktır. Bir orman gibi kardeşçesine yaşamak… Bunu başarmak zorundayız. Beyaz yaka da mavi yaka da haksızlıklara karşı boyun eğmemek noktasında birleşmeli!