Bazen tatil, bazen iş için gittiğimiz otellerde karşımıza çıkan lüksün, şatafatın ardında koskoca bir sömürü mekanizması saklı.
Otel patronları her geçen gün daha fazla kâr için daha az işçi çalıştırıyor, otel emekçilerinin geçmişte mücadele ederek elde ettiği tüm kazanımları birer birer buduyor, sömürüyü günbegün daha da arttırıyor. Uzun saatler çalıştırılan, neredeyse izin günü olmayan, düşük ücretlere mecbur bırakılan otel emekçileri ise isyan noktasına gelmiş durumda ve harekete geçme kararlılığında.
Beyoğlu’nda farklı otellerde çalışan emekçiler 28 Eylül Cumartesi günü saat 17:00’de Beyoğlu Semt Evi’nde bir araya gelerek tüm bu sorunları, çözüm yollarını ve örgütlenme olanaklarını tartıştıkları bir toplantı yapacaklar.
Patronların Ensesindeyiz Ağı ile irtibata geçen otel emekçileriyle yaşadıkları sorunlar üzerine konuştuk.
Hepiniz hoş geldiniz öncelikle. Otellerdeki çalışma koşulları genel olarak nasıl? Kişisel olarak neler deneyimlediniz bugüne kadar? Biraz bahsedebilir misiniz?
Selim: Hizmet sektöründe çalıştığın zaman, personeli anlayacak bir yöneticinin sektörün içinde pişmiş olması gerekiyor. Bu bence otel sahipleri, patronlar için de geçerli. Herhangi bir otelin sahibi ya silah kaçakçısı ya uyuşturucu.. Bu yalnızca İstanbul’da değil, tüm tatil beldelerindeki oteller için geçerli. İşçilerin sürekli çalışması kötü, işin çekilir hale getirilmesi lazım. Rahatlamaya, örneğin kültürel aktivitede bulunmaya, deşarj olmaya ihtiyacımız var. Burada çalışmaya başladığımdan beri ben bunu hiç görmedim. Çalışanına hiç mola vermeyen oteller olduğunu biliyoruz.
500 kişiyle çalışıyorum ama 10 kişinin ismini bile bilmiyorum. Kimse birbirini göremiyor. Bu bile başlı başına bir sorun.
Hızlı olmamızı söyleyip duruyorlar. Bir hedef belirliyorlar ancak o hedefe bir insanın ulaşması imkansız. Baskı burada devreye giriyor. Sürekli bir baskı var. O hedefe makine bile ulaşamaz. Buna direnç gösterirseniz açığınızı bulmaya çalışıyorlar ve bir bakmışsınız çıkışınız verilmiş.
Ben kağıt üstünde güya 18:00-02:00 çalışıyorum. Gelin görün ki bugüne kadar hiç 2’de çıkamadım. Neden böyle yapıyorlar biliyor musunuz? Bize verdikleri bir saatlik yemek molasının acısını çıkarmak için. Çalışma saatlerinin düzenli olduğu otel sayısı yok denecek kadar azdır.
Umut: Otellerde şöyle bir işleyiş var. Farklı farklı departmanlar var bir otelde. Bu departmanların hepsinin farklı mali tablosu var. Hepsi muhasebeye gidiyor. Müdürler bu departmanlara seçilirken gözetilen şey minimum harcama maksimum kar. Bunu baskıyla, ulaşılmaz hedefler koyup az eleman çalıştırarak yapıyorlar. Bir müdür ancak giderleri kısıp geliri arttırdığında patronun gözüne girebiliyor. Sistem direkt zorlamaya dönük. Minimum personel, maksimum iş yükü. Şifre bu. Burada Selim’in bahsettiği gibi liyakat yok. Bu problemler genelde bütün otellerde yaşanıyor.
İlyas: Selim’in dediği gibi otel patronları kara para aklamak için bu tür işlere yoğunlaşıyorlar. Devletse buna müdahale etmiyor. Emekçinin hiçbir değeri yok aslında onların gözünde. Mobbingi maalesef sadece müdürler yapmıyor. İşçileri öyle bir rekabet ortamına soktular ki kendi iş arkadaşlarımızdan da baskı görür olduk maalesef. Bizi altı üstü 2 bin lira ücret için birbirimizin üstüne bastırmaya çalışıyorlar. Ben kendimi üstlerime de ezdirmezdim. Uzun süredir bu yüzden işsizim. Görüşmeye gittiğim otellerde maaş beklentimi soruyorlar. 2.500 liraya mırın kırın ediyorlar. Asgari ücret diye bir beklenti olamaz ki, o zaten minimum. Devletten teşvik alıyorlar, kara para aklıyorlar ama 2.500 lirayı bile çok görüyorlar. Oysa bir günde iki oda ücretiyle bir çalışanın maaşını çıkarabiliyorlar.
Selim: Bizim otelde yemeklerin kötü çıkmasından dolayı bir problem oldu. Arkadaşlarımdan biri dayanamayıp insan kaynaklarına şikayete gitti. İki gün sonra işten çıkarıldı. İşsizlikle tehdit ederek sesimizi kesmeye çalışıyorlar.
Umut: Benim çalıştığım bir otelde aynı şekilde deneyimli bir arkadaşımı sudan bir sebeple çıkarıp bize akıllarınca gözdağı vermeye çalışmışlardı.
Son iki senedir kriz var ve otel patronları krizi bahane ederek hemen piyasadaki maaşları düşürmeye başladılar mesela. Onu da yapamıyorlarsa personelin yemeğinden kısıyorlar. Bu da yetmezmiş gibi personelin iş yerinde giyeceği kıyafeti personele aldırıyorlar.
İlyas: Patronların bu sektörde TURSAB diye bir örgütü var tıpkı TÜSİAD gibi. Belli aralıklarda yöneticiler, patronlar bir araya geliyorlar. Onlar örgütlü hareket ediyorlar. Biz de tam olarak bunu yapmalıyız.
Patron sınıfı dediğiniz gibi örgütlü hareket edip krizin yükünü emekçilerin üzerine nasıl yıkacaklarının hesabını yapıyorlar. İlyas’ın dediği gibi işçiler de örgütlü davranmalı. Patronların Ensesindeyiz Dayanışma Ağı bir yıl önce tam da işçilerin örgütlü davranmasını, dayanışmasını sağlamak için 1 yıl önce kuruldu. Siz PE ile nasıl tanıştınız? Patronların Ensesindeyiz Ağı geçtiğimiz günlerde otel çalışanlarının katılacağı bir toplantının duyurusunu yaptı. Siz ne söylemek istersiniz?
Selim: Ben bilmiyordum, tesadüfen öğrendim. Bir arkadaşım yönlendirdi. Her çalışan ancak çalıştığı iş yerinde bir şekilde örgütlenirse bu sorunlarla baş edebiliriz. İşçilerin “beni işten çıkarırlar, bu yüzden örgütlenmemeliyim” korkusunun önüne geçmek gerekiyor. Cesaretlendirmemiz lazım sınıfı. Rahatı bozulacak diye korkanlar var. Onlar da sınıfıyla dayanışmalı.
İlyas: Ben havaalanı işçileri, Flormar gibi gündemlerde internetten takip ediyordum. Patronların Ensesindeyiz iş yerinde işçinin yaşadığı sorunu öğreniyor, müdahale ediyor. Bunu birçok örnekte gördük. Bu ülkede her şeyin şikayet hattı var, sömürünün yok.
Umut: Bu Cumartesi burada, Beyoğlu Semt Evi’nde Beyoğlu’ndaki otel çalışanlarının bir araya geldiği bir toplantı yapılacak. Burada bahsedilen sorunları aşmak için birlikte harekete geçmemizi kolaylaştıracak önemli bir toplantı olacağını düşünüyorum. O yüzden çok anlamlı buluyorum. Cumartesi günü saat 17:00’de tüm otel çalışanlarını bu toplantıya bekliyoruz.