Samsun’un Kavak ilçesinde Kristal-İş üyesi oldukları için 25 Eylül’de işten çıkarılan cam işçileri, 15 Ekim’den bu yana grevdeler… Okan Grup’a bağlı Çetaş Cam Fabrikası patronu, 9 Temmuz 2019’da yetki alan Kristal-İş Sendikası’yla toplu sözleşmeye oturmamak için işçilerin sendikadan istifa etmesi için baskı yapmış, işçiler reddedince de tamamının iş akdini tazminatlarına el koyarak fesh edip işten çıkarmış ve fabrikayı kapatmıştı. 25 Eylül’den bu yana önce fabrika önünde, sonra çeşitli baskılar sonucu Kavak Organize Sanayi girişinde direnen sendikalı işçiler, 15 Ekim’de fabrika kapısına grev pankartı astı.
Yedi gündür fabrika önünde nöbet tutan işçiler, sendika fabrikada yetki aldığı için yasalar karşısında işten çıkarılmış sayılmadıklarını, bu nedenle fabrika faaliyette görünmese de grev haklarının var olduğunu belirtiyorlar. Grev oylaması yaparak çözüm için süreci Yüksek Hakem Kurulu’na taşımak isteyen işçiler çözümden yana tutumlarını sürdürürken, işlerine devam etmek ve haklarının iadesi için patrona sendikayla görüşme çağrısına devam ediyor.
28 gündür işlerine ve haklarına kavuşma mücadelesi veren işçiler, aileleriyle birlikte yaşam mücadelesi veriyor. Ekonomik anlamda çok zorlu ve ağır koşullarda yaşıyorlar. İcra gelen, kredi borçlarını ödeyemeyen işçiler, aileleri ve sendikanın da desteğiyle umutla grevlerini sürdürüyorlar. Patronların Ensesindeyiz dayanışma ağının ziyaret ettiği işçiler, grev öncesi ve sonrası yaşadıklarını bir kez daha paylaştılar.
Grev pankartınızı astıktan sonra neler oldu?
Grev pankartımızı fabrikanın kapısına asınca jandarma yine geldi. Bölge temsilcimiz Kayhan Akpınar ‘Bu pankartı astık ama sökme yetkimiz yok, bunu ancak Kristal-İş Sendikası söker, yetki onun. Gücünüz yetiyorsa sökün ya da sizi kim gönderdiyse o gelsin söksün’ dedi.
Bu organize sanayideki fabrikatörlerin hepsi buradan çıkarılmamız için organizenin müdüründen imza istemişler. ‘Ben imzalamam, yasal haklarını kullanıyorlar, bir şey yapamam “ demiş müdür… Oysa fabrikada kapatma değil durdurma varmış. İŞKUR’a kapatmayı bildirmezse işveren, büyük cezası varmış. Makineleri sökecekti sökemedi, iflas gösterecekti göstermedi.
Fabrikanın eski müdürü içimizden 3 işçiyi çağırmış Samsun’a. Biz diğer fabrikamızdaki işçileri komple çıkartıp öncelikle üçünüzü, sonra arkadaşlarınızı alacağız. Sendikadan vazgeçin.” demişler. Bizim kanımız bozuk değil. Ne davamızı satarız, ne de diğer fabrikadaki işçilerin ekmeğiyle oynarız.
Şu ellere baksanıza… Yeni yeni düzeliyor. Nasır dolu… Fabrikada iş güvenliği uzmanlarını da kendileri ayarlardı. Küçücük bir soyunma odamız vardı, ‘Biz 50 kişiyiz, akşama kadar terliyoruz. Bu oda çok yetersiz, genişletelim.’ dedik, yapmadılar. ‘Biz sigara içiyoruz, önümüz kış. Sigara odamız olsun.’ Yok! ‘Ayakkabıları değiştirelim, bu ayakkabılar ayaklarımızı nasır, mantar yapıyor’ dedik. Yine fayda yok. İş güvenliği uzmanları geliyordu, onlara anlatıyorduk. Sadece yazıp gidiyorlardı, yine bir şey yok. Bir uzman bizden yana oldu; elbiseler, ayakkabılar, kolluk, eldiven, palet, gözlük istedi bizim için… Ertesi gün hemen kovup başka uzman istediler. Bu kanun böyle… Devletin burada çok suçu var. Sendika yasaya göre haksa jandarmayı, kaymakamı, valiyi, savcıyı devreye sokmana gerek yok ki… Ben 2020 TL’ye ev kirası mı ödeyeceğim, geçimi mi sağlayacağım? Eğer bu dünyada bir işçinin hak araması suçsa yaşamak bize gerçekten haram… İşverenler hep kendi menfaatlerini düşünüyor.
25 Eylül’den bu yana işsizsiniz. Siz ve aileleriniz ne durumda?
Bekliyorlar huzursuz bir şekilde… Ailelerimiz yanımızda, elbette bize destek oluyor ama ne kadar destek olsalar da evde huzursuzluk oluyor bir şekilde… Sabah işe yollamakla buraya gelmek arasında fark var elbette… İŞKUR’a başvurduk ama oradan da henüz bir para alamadık. Kasımın 5’inde 1000-1200 TL civarında bir para alacakmışız. Mağdur çok arkadaşımız var. İcra kağıdı gelen arkadaşlar var, kredi kartı patlayanlar oldu, borçlarımızı ödeyemiyoruz. Çalışırken aldığımız maaş zaten çok düşüktü, şimdi hiç yok. Bıçak kemiğe dayandı. Düzenli bir işim var diye kredi çekip ev borcuna giren arkadaşlarımız vardı. En azından bizi işten çıkarırken tazminatlarımızı ödeselerdi, borcumuzu harcımızı öderdik.
Basın açıklaması yaparken ailelerimiz yanımızdaydı, kendi ailemiz yanımızda olmasa başkası hiç gelmezdi, nitekim öyle oldu. İnsanlar yanımıza gelmeye korktu. Bir de ‘Rahat ekmeğini yiyemedin mi, sendikada ne işi var?’ diyorlar. ‘Huzurunuzu teptiniz.’ diyenler var. Fabrikada huzurumuz var mıydı gerçekten? Emeğimizin karşılığını alabildik mi?
Greviniz ne zamana dek sürecek sizce?
Hakkımızı alana kadar sürecek. Organize sanayi girişinde direnişteydik. Bizi fabrika önünde barındırmadılar. Tazminatsız işimizden olduk diye eyleme kalktık. Fabrika ticari sicilde ve maliyede kapalı görünüyor. Ama, İŞKUR’daki kayıtlarda kapalı görünmüyor. Sonuçta devlet sendikaya Birlik Cam’da ve burada grev yetkisi vermiş. Kapatılan fabrikaya grev hakkı verilir mi? O yüzden, fabrika kapalı olduğu halde kaç kez jandarma gelse de grev pankartımızı sökemediler. Fabrikanın patronu yasalara göre hala suç işlemeye devam ediyor. 15 Ekim’de İŞKUR’dan grev sandığı gelecekti, hayır oyu kullanacaktık, yüksek hakemin dediklerine razı olacaktık. Bu gerçekleşmediği için greve dönüşen direnişimizin de ne zaman biteceği belli değil. Bildiğimiz tek şey, hakkımızı istediğimiz için bizi işimizden edenlerden hakkımızı alana kadar asla bu grevi de, mücadelemizi de bitirmeyeceğiz.
Son olarak grevdeki işçiler olarak Kasım Aktaş’a ne öneriyorsunuz?
Gelsin fabrikayı açsın, sendikamızla masaya otursun. Zaman kaybetmeye gerek yok. Zararın neresinden dönse kardır. Sendika üyesi olan biz işçiler için çok şey de istemiyor ki işverenden… Bir işçinin maliyeti patrona 5 bin TL’yi bulmuyor, oysa patronun kazandığı 3,5- 4 trilyon TL… Bütün sosyal haklarımızı vererek sendikalı olarak çalışalım biz fabrikamızda… Fabrika ekonomik sıkıntıya girip de kapanmadı ki… İşlerin en yoğunlaştığı zaman fabrikayı kilidi vurdu. Hele son bir ay öyle çalıştık ki… Fabrikayı işçiler kapatmadı, patron kapattı. Kapattığı gibi de açsın, haklarımızı versin. Sendikalı çalışmak bizim en doğal haklarımızdan birisidir. Müdür iki ay fabrikada yokken bile var gücümüzle çalıştık biz… Fabrikadan çıkarılacağımızı öğrendiğimiz son ay bile işi yavaşlatmadık, ne makinelere ne fabrikamıza zarar vermedik. Fabrika kapansın diye sendikaya girmedik ki, daha insanca koşullarda çalışalım diye girdik. Sadece burada değil Düzce’deki işçi arkadaşlar da bizim yaşadıklarımızı yaşadı. Fabrika müdüründen tut şefine kadar dedik ki ‘Kasım Aktaş gelsin buraya, konuşsun işçilerle.’ Bize ‘Siz kimsiniz de Kasım Aktaş’la görüşeceksiniz!’ dediler. Biz işçiyiz! Biz olmazsak fabrika olmaz, patron olmaz.