25 Ocak 2025, Cumartesi

Reklam sektörünün arka yüzü

Türkiye’de faaliyet gösteren reklam ajansları, son yıllarda sömürünün giderek derinleştiği ve emekçilerin hak kayıplarının git gide arttığı bir sektör haline geldi. Dışarıdan bakıldığında, reklam ajansları renkli, eğlenceli ve dinamik bir çalışma ortamı sunar gibi görünse de bu renkli dünyanın ardında bambaşka bir gerçek yatıyor.

Reklam ajanslarının cazip görüntüsü, aslında içeride yaşanan derin sorunları gizliyor. Emekçiler; artan hak kayıpları, mobbing, uzun çalışma saatleri ve düşük ücretler gibi birçok sorunla mücadele etmek zorunda kalıyor. Özellikle pandemi süreci ile birlikte hayatımızda görünür olan esnek ve güvencesiz çalışma koşulları, yoğun sömürü, sektörün karanlık yüzünü ortaya çıkarıyor. Düşük ücretler, maaşların ödenmemesi veya gecikmesi, sigorta primlerinin düşük yatırılması ya da hiç yatırılmaması, belirsiz mesai saatleri ve her an işçiye kapının gösterilmesi reklamcılık sektöründe sık görülen problemlerden sadece bazıları. Reklam işçileri bu sorunlarla boğuşurken, pandemi ile birlikte yaygınlaşan yeni çalışma modelleri de çalışanların hayatını giderek daha da zorlaştırıyor. Evden çalışma ya da hibrit çalışma adı altında, işçilerin en temel hakları dahi ellerinden alınıyor.

Yoksulluk sınırı 60 Bin TL’ye dayanırken, ajans çalışanları bu rakamın yarısını bile alamıyor

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz ve derinleşen yoksulluk göz önünde bulundurulduğunda, reklam ajanslarındaki ücretlerin sefalet seviyesinde kaldığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Düşük ücretler çalışanların hayatını zorlaştırmakla kalmıyor, çalışanlar geçim sıkıntısı nedeniyle sektör değiştirmek zorunda kalıyor ya da freelance işler yaparak hayatta kalmaya çalışıyorlar.

Bir ajansta çalışırken aynı zamanda freelancer içerik üreticisi olarak çalışan meslektaşımız durumu şu şekilde anlatıyor: “Üniversitedeyken bu işe stajyer olarak başladım. O zamanlar yarım asgari ücret ve part-time sigortayla çalışıyordum. Öğrenci olduğum için bunun geçici bir durum olduğunu sanıyordum. Ancak, ne kadar şanslı olduğumu sonradan fark ettim çünkü birçok arkadaşım ücretsiz çalışıyordu. Şimdi Beylikdüzü’nde yaşıyorum ve içerik üreticisi olarak 21.000 TL maaş alıyorum. Ancak bu maaşın yarısı kiraya gidiyor. Geri kalan parayla geçinmek imkansız hale geldiği için ek işler yapmak zorunda kalıyorum. İşe gitmek için her gün üç farklı araç kullanıyorum ve aylık akbil ücreti bile gözümde büyüyor artık. Her gün bitkin bir halde eve dönüyorum. Bir yandan ajanstaki işler, diğer yandan freelance projeler derken kendime ve sevdiklerime zaman ayırmakta zorlanıyorum. Sektörde en iyi ücretler bu durumda. Çoğu ya asgari ücret altında çalıştırıyor ya da asgari ücretin biraz üstünde. Yoksulluk sınırı 60.000 TL’ye dayandı. Ben bunun yarısını bile almıyorum. Sadece yaşamak için çalışıyorum sanırım.”

Yeni düzen hak kayıplarını da beraberinde getirdi

Pandemi dönemiyle birlikte birçok reklam ajansı uzaktan veya hibrit çalışma modelini benimsedi. Bu durum, ilk bakışta çalışanlara esneklik ve rahatlık sağlıyor gibi görünse de gerçekte ciddi hak kayıplarına yol açıyor. Tamamen uzaktan çalışan birçok reklam ajansı, çalışanların ofise gitmediği gerekçesiyle yemek ücreti ödememeye başladı. Hibrit çalışma modelini benimseyen bazı ajanslar ise, ofise sadece haftanın belirli günlerinde gidildiği için yol ücretlerini ödemeyi reddediyor. Dahası, sigorta primleri ya eksik yatırılıyor ya da hiç yatırılmıyor.

Meslektaşımız deneyimlerini şu şekilde aktarıyor: “Benim çalıştığım ajansta hibrit olarak çalışıyoruz. 2 gün evden çalışıyorum. Hibrit çalışmaya geçtikten sonra bunun beni rahatlatacağını düşündüm. Patronsuz bir çalışma ortamı hayal ederken, ilk önce evden çalıştığımız günlerde mesai saatlerimiz uzadı, sonra 2 günlük yemek ve yol ücretlerini ödememeye başladılar. Bu durumun neden olduğunu sorduğumuzda ise evden çalışmamız sebep gösterildi. Bu, zaten düşük olan maaşlarımızın üzerine ek bir yük getirdi. Patron, sanki üç kuruş maaşla bizi sömürmüyor gibi, 2 günlük yemek ve yol ücretlerimizden kâr etmeye çalışıyor. Evden çalışmayı mesai olarak görmüyor. Şimdi ise tamamen home office çalışma gündemde ve kafamızda tek bir soru var: Ya sigortalarımız yatırılmazsa? Konuştuğum arkadaşlarım da benzer sorunlar yaşıyor. Evden çalışıp hiç sigortası yatırılmayan arkadaşlarım var. Hiçbir denetime tabi tutulmuyorlar. Patronlar da hukuk açıklığını ne yazık ki çok yaygın şekilde kendi lehine kullanıyorlar. Kısacası, hibrit çalışma bizi düşük ücretlerin yanı sıra birçok sorunla boğuşur hale getirdi.”

‘Reklamcılığın doğasında var’

Konuştuğumuz meslektaşlarımızın sektörde en yaygın dile getirdiği sorunlardan biri ise çalışma saatleri. Mesai sonrasına ve izin günlerine taşan çalışma temposu, reklam sektörünün kanayan yarası haline geldi. İş Kanununa İlişkin Çalışma Süreleri Yönetmeliği’ne göre, bir çalışanın haftada çalışması gereken maksimum süre 45 saattir. Ama sektörde faaliyet gösteren birçok reklam ajansı patronları maalesef bu yönetmeliği görmezden geliyor. İş hak aramaya geldiği zaman ise ‘Bu reklamcılığın doğasında var’ deniyor. Yapılan fazla mesailerin karşılığını veren ajans sayısı ise bir elin parmaklarını geçmiyor. Özellikle uzaktan çalışan reklam ajansı patronları, ‘Nasıl olsa evdesin’ diyerek bir çalışanın günün her saati müsait olabileceği düşüncesine kapılıyor. Bu tarz durumlarda işçinin haklarını bilmesi büyük önem taşıyor.

‘Biz bir aileyiz’

Farklı bir uluslararası ajansta Video Editör olarak çalışan meslektaşımız, sektördeki başka bir soruna dikkat çekiyor: “Uzun süre işsizdim. İş arama sürecimde en yaygın karşılaştığım söylem ‘biz bir aileyiz’ idi. Ne hikmetse bu cümle, hep çalışma koşulları, maaş gibi konular konuşulmaya başlandığında söyleniyordu. ‘Biz bir aileyiz’ diyorlardı, maaş sorduğumda ise asgari ücret bile vermeye tenezzül etmiyorlardı. ‘Biz bir aileyiz, yemek ücretimiz yok. Biz bir aileyiz, yol ücreti de vermiyoruz.’ Benim için bu cümlenin açılımı böyleydi. Şimdi çalıştığım yerde de aynı cümle sürekli kullanılıyor. Özellikle zam dönemlerinde, ‘Elektriğe yüzde 40 zam geldi, biz ne zaman zam alacağız?’ dediğimizde yine o büyülü cümleyle karşılaşıyoruz: ‘Biz bir aileyiz.’ Aslında bu sektörde ‘Biz bir aileyiz’ demek, ‘En iyi biz seni sömüreceğiz’ demenin başka bir yolu.”

Patronların bu büyülü sözcükleri, işçilerin içini rahatlatmak amacıyla kullanılsa da reklam ajansı emekçileri için büyük bir emek sömürüsüne dönüşüyor. Çalışanlar, bir süre sonra mobbing, iş kapsamı dışındaki görevlere maruz kalma ve geciken maaş ödemeleriyle karşı karşıya kalıyorlar. Ne yazık ki bu “aile” söylemi, çalışanları daha fazla sömürmenin ve haklarını gasp etmenin bir aracı haline geldi.

Gönüllü iş ilanları

‘Gönüllü’ iş ilanları ve staj adı altında gerçekleştirilen emek sömürüsü, iş arama platformlarında sıkça karşılaşılan, sektörün en acımasız yüzlerinden biri. Yazmayı, üretmeyi ve fikir ortaya koymayı basit işler gibi gösteren bu şirketler, kendini geliştirmek ve sektörde bir yer edinmek isteyen insanların, özellikle de yeni mezun gençlerin emeğini pervasızca sömürmek için yeni yöntemler geliştiriyor. Sektördeki denetimsizlik ve yüksek işsizlik oranı, bu tür emek sömürüsünün önünü daha da açıyor. Ücret ödemeden işçi çalıştırmak isteyen açgözlü patronlar, ‘işi öğretmek’ bahanesiyle gönüllü iş ilanları ve staj kılıfı altında emek sömürüsünü derinleştiriyor. Daha az maaş ödemek, sigorta yapmamak ve ücretsiz emek gücü sağlamak amacıyla açılan bu ilanlar, aslında çok yönlü ve yoğun iş yükü altında ezilecek yeni kurbanlarını arıyor.

İş kolları arasındaki ayrım kayboluyor

Meslektaşlarımız, sektördeki iş kolları arasındaki ayrımın hızla kaybolduğundan ve bunun getirdiği zorluklardan bahsediyor. Freelancer Sosyal Medya Yöneticisi olarak çalışan bir meslektaşımız durumu şöyle özetliyor: “Ben normalde Sosyal Medya Yöneticisi olarak çalışıyorum, ancak iş yerimde birçok işi aynı anda yapmak zorunda kalıyorum. Post tasarlıyorum, içerik üretiyorum, video editliyorum. Artık sektördeki tüm ilanlar böyle. Bir metin yazarı aranıyorsa, video editlemesi ve grafik tasarım bilmesi de isteniyor. Bu becerilere sahip değilseniz işe alınmıyorsunuz. İşverenler, 3-4 kişinin iş yükünü tek bir çalışana yıkmak istiyor. Beş işi aynı anda yapalım ama tek maaş alalım.”

Reklam emekçilerinin yaşadığı koşullara İletişim Emekçileri Dayanışma Ağı olarak bizim de sözümüz var.

Kapitalist düzenin reklamcılık sektöründe dayattığı ağır sömürü koşulları, genç iletişim emekçilerini bir tuzak gibi sarmış durumda. Düşük ücretler ve aşırı mesailer, işe yeni başlayanlar için norm haline geldi. İş güvencesi neredeyse yok denecek kadar az; patronlar her fırsatta krizi bahane ederek çalışanlar üzerinde baskı kuruyor.

Ajanslarda, setlerde, yazılı, basılı ve görsel medyada zorlu koşullar altında çalışan biz işçileriz. Bin bir emek sömürüsüne maruz kalarak hayatta kalmaya çalışıyoruz.

Biliyoruz ki binlerce reklam emekçisi enflasyon altında eziliyor. Binlerce meslektaşımız sigortasız çalıştırılıyor, maaşları geç ödeniyor, mobbing ve güvencesiz çalışma koşullarına mecbur bırakılıyor.

Biliyoruz ki patronlar, yaptığı üç kuruş zammı bahane ederek üç kişinin iş yükünü bir kişinin sırtına yıkmaya devam ediyor.

Peki, reklam emekçileri bu koşulları kabul etmek zorunda mı? Elbette değil! Örgütlenmezsek medya ve ajans patronlarının boruları ötmeye devam edecek ve üç kuruş parayla çalışmaya mecbur bırakılacağız.

İnsanca bir yaşam ve insanca bir ücret ancak bir araya gelerek mümkün olacak. Tüm meslektaşlarımızı, İletişim Emekçileri Dayanışma Ağında mücadele etmeye çağırıyoruz.

Simge Kansu-Merve Güzey

İletişim Emekçileri Dayanışma Ağı

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz
Captcha verification failed!
Captcha kullanıcı puanı başarısız oldu. lütfen bizimle iletişime geçin!