Şirketlerin kâr rekorları kırdığı online sipariş sektöründe hukuki olarak işçi statüsünden ayrılan “kendi işinin patronu olma”, “istediğin kadar çalışma” illüzyonuyla sınıfına yabancılaştırılan, bireyselleştirilen, sınıfından kaçırılan motokuryeler sadece hak kaybına uğramakla kalmıyor, canlarını da tehlikeye atarak çalışmak zorunda bırakılıyor.
“Alevli saatlerde” dağıtılması gereken paket sayısı, çalışma saatleri konusundaki baskılar giderek artarken, kuryelerin can güvenliği de, emeklerinin karşılığını alıp almadığı da patronların umurunda değil. “Taşıdığım tuvalet kağıdından daha önemli değilim şirket için, çünkü onun bir fiyatı var ama benim ne canımın ne de emeğimin bir değeri yok gözlerinde” sözleriyle sömürüyü tüm çıplaklığıyla ortaya koyan Trendyol kadın kuryesinden dinleyelim bir de yaşadıklarını…
Kısaca kendinizi anlatabilir misiniz?
Üniversite öğrencisiyim, yaşım geçti gibi düşünülse de üniversiteye başladım. 12 yaşımdan beri çalışıyorum. Tekstilde de çalıştım, su da sattım, evlerde de çalıştım, temizlik de yaptım. Son olarak bir zincir markette çalıştım. Fakat iş yerinde uğradığım taciz sonucu insanlarla yan yana olmadığım bir işte çalışmak istedim ve ehliyet alıp kadın motokurye oldum.
Önceki iş yerinizde tacize uğradığınız için mi motokuryelik yapmaya başladınız?
Evet, mağazadaki müdür iki sene boyunca fiziksel olarak da sözlü olarak da taciz etti beni. Bağlı olduğum firmadaki şefime bu durumu defalarca anlatmama rağmen hiçbir şey yapılmadı. Sözlü tacizin ardından fiziksel olarak da taciz ettiğinde artık dayanamadım. Tacizi son kez yöneticime ifade ettiğimde ’Ne istiyorsa yapacaksın, sessiz kalacaksın’ cevabı aldım. Fakat sessiz kalmadığım için mobbing arttı, çalıştığım yerden başka depoya sürgün edildim. Orada da iş kazası geçirdim. Bacağımdan ciddi bir şekilde sakatlandım. Raporlu olduğum hâlde ne zaman işe döneceğim, ne zaman raporumun biteceği sorulup durdu. Psikolojim çok bozulmuştu, dayanamayıp istifa ettim. Bu iş kazası sonucu hâlâ tedavi görüyorum. Hızlı yürüyemiyorum mesela, merdiven çıkarken hâlâ ağrım oluyor.
Taciz ve mobbing sonucunda istifa ettikten sonra motokuryeliğe nasıl başladın?
Kadın ve motokurye olan arkadaşlarım vardı. Onların verdiği güçle başladım. “Kadınların başaramayacağı hiçbir şey yok” diyerek motor kullanmayı öğrendim ve ehliyet aldım. Aslında tacizden kurtulmak için motokuryeliği seçtim. Sırf tacizden kurtulduğum için risklerine ve kötü koşullara rağmen Trendyol’da motokuryelik yapıyorum.
Çalışırken sahada en çok yaşadığın problem ne?
Aslında ofis içerisinde de, sahada da çok baskı var. En basiti, yağmurlu havada teslim ettiğim paketlerde daha yavaş gitmek zorundayım. Çünkü benim altımda dört tekerlekli bir araç yok, iki tekerli bir motor var. Siparişi yetiştirmem gerekiyor ama canımı da korumam gerekiyor. Bunun için hem küfre hem hakarete hem de şikayete maruz kalıyorum, kalıyoruz.
Ofisin içerisinde nasıl bir baskı var?
Alevli saatlerden bahsedeyim size, baskı burada başlıyor. Pazartesi ve Çarşamba günleri arasında saat altı buçuk ve dokuz buçuk arası ya da bunun benzeri yoğun zaman aralıkları alevli saat olarak geçiyor. Haftalık bize “en az 45 saat çalışacaksınız ama bu 45 saatin içerisindeki 23 saat alevli saat olmak zorunda” diyorlar. Bu alevli saati yani 23 saati doldurmazsan işten çıkarma ile tehdit ediyorlar. Yani part-time çalışana işten çıkarma, full-time çalışana da part-time’a geçirme tehdidi var. Oysa bizim sözleşmemizde böyle bir şey yok.
Kuryelerin danışmanları oluyor, kurulan iletişim nasıl?
Mobbingin ilk ayağı orası. Yelek, çanta, mont ve yağmurluk bunların hepsini biz cebimizden karşılamak zorundayız. Danışmanıma işe girerken küçük çanta almak istediğimi söylediğimde “büyük çanta almazsan çalışamazsın” diyerek büyük çantayı dayattı. Çünkü küçük çantanın fiyatı 600 lira civarında ama büyük çanta 2 bin 400 civarında.
Peki Trendyol iş sağlığı ve güvenliği konusunda önlem alıyor mu?
Hiç önlem almıyorlar. Bir eğitim alıyoruz. 30’ar saniyeden 5’er slayt gösteriyorlar ve bitiyor. Daha geçtiğimiz günlerde kurye bir arkadaşımız paket dağıtımı sırasında kaza yaptı ve yaşamını yitirdi. Trendyol bunu umursamadı, çalışma devam etti. Kuryeler isyan etti ve o gün kontak çevirmediler. Bunu yaptıkları için işten çıkarılan arkadaşlarımız oldu.
Geçtiğimiz günlerde başka bir arkadaşımız kaza geçirdi. Danışman kaza geçiren arkadaşımızı “sistemden çıkmışsın” diye hesap sormak için aradı. Kaza yaptığını söylediğinde ise ilk soru, “ürünler duruyor mu? Başkasına aktaralım, olduğun yerden ayrılma” demek oldu. Halbuki o sırada ambulans geliyordu nasıl orada kalsın? ‘Geçmiş olsun nasılsın‘ diye bile sorulmadı.
Bir hamburger, bir süt belki de bir tuvalet kağıdı bizden daha değerli, çünkü onların bir fiyatı var. Ama bizim canımızın da emeğimizin de bir değeri yok gözlerinde.
Trendyol’un patronu Demet Mutlu ile işçiler aynı safta olabilirler mi?
Olamazlar, çünkü bizim üstümüzden daha fazla para kazanmak için daha az para veriyor. Bu yıl zammı için örneğin 2 lira değil de 12 lira yapılabilir. 10 lira almak yerine 22 lira alayım, benim de geçinmem lazım. Emeğimin karşılığını almak benim de hakkım. Bize insan muamelesi bile göstermiyorlar. 90 saat çalıştığım oluyor bunun karşılığı 2 bin-3 bin lira gibi bir gelir olmamalı.
‘Böyle gitmez‘ dediğin ve vermek istediğin bir mesajın var mı?
Bir tuvalet kağıdı insan canından daha değerli olmamalı. Eğer tuvalet kağıdı, biz motokuryelerin canından daha değerli ise bu böyle gitmez.